9 Aralık 2010 Perşembe

Popüler Kültür mü, Kayboluş mu?


  Wıkıleaks nedir diye sorduğumuzda kestane cevabını aldığımız bir de üstüne bu kestane çeşidinin faydalarını dinlediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. En çok okunanın kitap, gazete değil de magazin dergilerinin olduğu bir dünya. Üretilenlerin anında tüketildiği, her şeyin ucunun para olduğu, moda adıyla her ay yeni şeylerin piyasa sürüldüğü ve anında tüketildiği. Yani herkes doğru şeyi yapmanın,  kabul görmenin derdinde.
  ICQ, MSN, Yonja, Facebook, Twıtter, Formspring, BBM derken tüketen ve tüketilen insanlar olduk. Her gün yeni bir şey çıkıyor ve insanlar yetişebilmek için kendi hayatlarından veriyorlar. Facebooka fotoğraf koyalım diye gittikleri her yerde zamanlarının çoğunu sahte pozlar çektirerek geçirenlerimiz bile var. Twitterlarını boş bırakmayıp her anlarını sanal yolla paylaşanlar olduğu gibi. Bir arkadaşımıza tatilin nasıl geçti diye sorduğumuzda, “ Face’e koydum fotoğrafları bakarsın oradan” cevabını alıyoruz. Facebook’u olmayanlarımız sosyal açıdan olayların dışında kalıyor buda ayrı bir gerçek tabi. Sabah evden çıkarken komşumuza “Günaydın!” demek yerine Twıtterdan tüm dünyaya selam vermeyi tercih eder hale geldik. Arkadaşımızla kahve içerken konuşmak yerine, farklı insanlarla BBM üzerinde yazışmayı tercih ediyoruz. Aslında orda oturuyoruz ama çok farklı bir yerdeyiz. Karşılıklı otururken Facebook’a dalıp BBM üzerinden konuşan arkadaşlarım var benim ve kendileri de kabul ediyorlar, asosyalleşiyorlar. Asosyalleşiyoruz!
  Moda ve magazin dergilerinde yer alan sevdiğimiz, beğendiğimiz, kendimize bazı konularda örnek aldığımız isimler gibi olmak için onlar ne giyiyorsa aynısını ya da benzerini giyiyor, gittikçe birbirine benzeyen insanlar olup fabrikasyonlaşıyoruz. Kışın elli kişinin arasında Ugg giyenleri değil de, giymeyenleri saymak daha kolay olacaktır. Burberry atkılar, yağmur botları, giyilen kotlar hep aynı, herkes aynı görünüyor. Moda diye bazense sadece kabul görmek için, bu güzel nasılsa herkes giyiyor kimse yadırgamaz düşüncesiyle kendimiz olmaktan çıkıyoruz. Sokakta herkes birbirine benziyor. Küçük Sırlar dizisi çıktığından beri yollarda bir sürü çakma Ayşegül, çakma Su görüyorum, geçen senede çakma Bihterler vardı. Sadece kadınlara özgü bir durum değil bu çakma Behlül, Ezel, Ramiz Dayı, Çetin, Ali ve aklıma gelmeyen birçok dizi karakteri. Kaybettiğimiz bu özgüven, gerçek olmayan insanlar gibi olma çabamız nedendir? Karakterimizi yansıtmayan içinde kendimiz olamayacağımız kıyafetlerle dolanmamızın asıl sebebini çok merak ediyorum. Sadece dizide o karakteri beğenmemiz ve örnek almamız mı? Çok anlamsız geliyor bu bana yapay ve sahte.
  İnsanların zevkleri birbirinden farklıdır ve hayatta tercihlerimizi buna göre yaparız. Tıpkı balık yemeği seven birinin yemek yemek için mekân olarak lüks bir yer ve salaş bir balıkçı arasında yapacağı tercih gibi. Önemli olan gidilen yerden zevk almak, masadan memnun ve tatmin olmuş kalkmaktır. Ama günümüzde çoğumuzda mekân seçimi zevklere göre değil de popülariteye göre yapılıyor gibi. Hayatlarımızı, kıyafetlerimizi, kendimizi göstermek için yer seçiyor gibiyiz. Bizde oradaydık haftasonu demek için gidiliyor sanki bir yerlere. Hepimiz değil ama çoğumuz bunu marifet sanıyor. Duygularımız, aklımız, zevklerimiz, duruşumuz, bakışımız nerde? Yani bizi biz yapan birbirimizden ayıran her şey.
  Gittikçe robotlaşıyoruz, farkında bile olmadan, asosyal, duygusuz, zevksiz ve tıpatıp birbirine benzeyen insanlar oluyoruz, kendimiz olmaktan çıkıyoruz, kayboluyoruz. Internet, moda, mekânlar ve diğerleri hayatımızda olması gereken şeyler. Sadece bizim artık bu unsurların hayatımızın ne kadarında yer almaları gerektiğini öğrenmemiz lazım. Bu konuda bilinçlenmeli ve insanın yaptığı tercihlerle, seçtikleriyle kendini ifade ettiğini unutmamalıyız. Zaman çok çabuk geçiyor başımızı telefonlardan, laptoplardan kaldırıp, yarın gerçek bir “ Günaydın!” duymayı hak ediyoruz bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder