20 Ekim 2010 Çarşamba

Telve Ne Diyor?






  Herkesi bir fal bakma ve baktırma furyası sarmış gidiyor. Hangi semtte olursanız olun, fal mı baktırmak istediniz mutlaka bir açık kapı bulursunuz. Eskiden belirli semtler vardı fal baktırmak için herkes oralara giderdi, şimdi her semtte, her cafenin kapısında yazıyor “ Fal Bakılır!” diye.  Siz istemeseniz, inanmasanız da çevrenizdeki herkesin “Bir kere dene ya, bak her şeyi biliyor, kesin çıkar seninki.” şeklinde yaptıkları yorumlar sayesinde sırf çenelerinden kurtulmak için bir kez olsun gitmişsinizdir. Sonuçta nedense herkeste hep aynıdır. Yinede geleceği önceden bilmek insanoğlunun beklentilerinin başında gelir. Zaten o yüzden demişler bence “Fala inanma, falsız kalma” diye. Herkes kafası karışık olduğunda, hayatıyla ilgili ilginç yorumlar duymak istediğinde fal baktırır. Aslında bu bizim için bir ihtiyaçtır kimi zaman. İşte benim tam olarak inandığım ve bir arkadaşım fal baktırmaya gidelim dediğinde gitme sebebim bu. Çıkacağını düşünüp hayatımı buna göre yönlendirmiyorum ama orda o falcının benim hakkımda genellemeler yapıp, tahminler yürütmesini keyifle izliyorum. 
Bugüne kadar birçok deneyimim oldu ve beni şaşırtan şeyler söyleyen hatta geleceğimle ilgili gerçekten bir şeyler tutturanlarda oldu. Bazen inanmak istedim ama hep yok artık dedim.  Bunu çoğu kişiden duydum. Fal baktırmayanlar bile çevrelerinden duyduklarına göre sorulduğunda bir iyi birde kötü falcı ismi verebilirler. Özellikle de kahve falından bahsediliyorsa. Çünkü kahve falı geçmişten bugüne bizim için vazgeçilmez olmuş. İki kadın bir araya gelip kahve içtiğinde illaki “Hadi falıma bak!” der bunu duymayan, şahit olmayan yoktur. Çünkü bu ne kadar inkar etsek de bir ihtiyaçtır. İhtiyaç olmasa, bu kadar fazla talep görmese kahveyle başlayıp ardından su, taş, iskambil kağıdı, el, tarot ve aklıma gelmeyen bir çok şeyle devam etmezdi. Bu kadar tutulamaz ve maddi kaynak olarak kullanılamazdı. İşte bu yüzden son günlerde her yerde fal bakılır diye ilanlar görmek mümkün. Çoğu kandırıyor bizi bu bir gerçek. Ama ne demişler fala inanma falsız kalma bende öyle yapmaya devam edeceğim. Ve konusu geçtiğinde biliyorum ki herkes fal baktırmayla ilgili bir iyi birde kötü anısını anlatabilecek. Neyse haliniz, çıksın faliniz…

9 Ekim 2010 Cumartesi

Sınır Tanımaz Taksi Şoförleri

  Tamam anlıyorum herkes evini geçindirme derdinde. Teknenin bir şekilde batmaması, yola devam etmesi gerekiyor. Ödenecek taksitler, çocukların okul ihtiyaçları, mutfak masrafları diye başlayan ve asla sonu gelmeyen birçok gider var. Aynı zamanda taksi şoförlerinin kaç saat olduğunu tam olarak bilmediğim bir çalışma süreleri var tıpkı diğer meslek gruplarında da olduğu gibi.  Tek farkı geçen gün izlediğim bir haberde öğrendim, bu insanların sigortaları yok. Kafamdaki o korkunç taksi şoförü imajı bir anda siliniverdi. Günde kazandığı paranın belki de yarısından fazlasını araç sahibine veren, gece gündüz trafik içinde can çekişen, yakıt parasını da kendi cebinden veren ve elinde avucunda hiçbir şey kalmayan taksi şoförüyse bana merhaba dedi o esnada. Kabul edelim ki herkes hayatında bir kere ‘ Taksicilerde ne kazanıyor ya iki dakikalık yol için dünyanın parasını aldı. ‘ demiştir. İşte meğer işin aslı öyle değilmiş. Ama yine de yaptıkları hatalara bir neden olarak göremedim bunların hiçbirini. İnatla kınamaya devam edeceğim o yüzden.
  Trafiğe bir sürücü olarak çıkmaya başladığım şu son günlerde fark ettim ki yaya olduğum zamanlardan çok daha fazla ‘ Bu kadarda olmaz artık!  Şimdi bu taksicinin yaptığı iş mi?  Aman taksici işte yol vermez anca alır ayıp! ’ demeye başlamışım. Ama onlarda hak etmiş. Müşteri kapmak için öyle bir yarışa giriyor ki taksici yolun ortası sağı solu demeden istediği yerde duruyor trafik için büyük sıkıntı oluşturuyor, kaza yapmayıp, yaptırıyor. Hızlı sürüyor kaza yapıyor bide suçlu olmasına rağmen bunu karşısındaki zavallı sürücüye yıkıyor. Diyeceksiniz kazada suçlu olan taraf bellidir taksici ne yapsın, nasıl değiştirsin diye ama öyle değil işte. Taksici olmanın en büyük kuralı bu galiba bütün gün trafikte kalakala cinleşiyorlar bir de adam çarpıyorlar. Bir dil var ki sormayın hasarın parasını ver den girip, polis çağıracağımdan çıkıp, konuyu polis çağırmayayım başımız yanmasın arabayı biraz oynatsana dur daha da vurdun ne yaptın be ağabey arabama deyip, zaman kazanıp aklınızı karıştırıp haydi eyvallah deyip arkalarına bakmadan kaçıp gidiyorlar. Olan sizin arabaya oluyor onu da geçtim çektiğiniz sıkıntıdan dolayı size tabii. Sonradan anlıyorsunuz az önce ne oldu ben haklıydım diyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor tabi. Sözüm meclisten dışarı o kadar baba taksicilere rastladım ki zor durumda olanları para almadan evine bırakan, tıpkı bir psikolog gibi müşterinin derdini dinleyip akıl veren ve kimi zamansa akıl alan, müşteriye saygıda kusur etmeyen aynı zamanda da kendisini evinde gibi hissettiren. Ben de ne zaman taksiye binsem illa o taksicinin siyasi bir görüşü, aile sorunu ya da hayatta yanlış gördüğü ve biriyle paylaşmak istediği bir konusu olmuştur ama en çok meslektaşlarından şikâyet derler. Haklılarda! Mesleklerine değer veren insanlar için meslektaşlarının yaptığı üçkâğıtları gazetelerden okumak ve bu lekeyi taşımak kolay değil. Kendileri söylüyorlar fazla para alıyorlar diye, parayı veriyorsunuz vermediniz deyip tekrar istiyorlar bir boşluğunuza denk geldiyse farkında olmadan veriyorsunuz sizde işte. O yüzden hep uyarıyorlar diğer şoför arkadaşlara dikkat edin diyorlar.
  Sonuç olarak taksici ağabeylerimize hatta varsa ablalarımıza sesleniyorum. Yollar sizin değil kuralları siz koymuyorsunuz arabaları sıkıştırmaya, sinyalsiz zorla yol alıp bide kaza olduğunda sinirlenip çatmaya, diğer sürücülere yol vermeyip zorluk çıkartmaya, insanlardan haksız yere para almaya ve şuanda aklıma gelmeyen daha nicelerine hakkınız yok. Dediğim gibi sözüm meclisten dışarı hala ahlakıyla çalışan taksiciler olduğunu düşünüyorum. Işığınız yeşil, müşteriniz bol olsun !