30 Nisan 2011 Cumartesi

Üç Saat, İki Göbek, Bir Mürüvvet

  Hafta içleri saat 11.30 ve 15.00 arası Fox TV ekranlarında yayınlanan Su Gibi isimli programı, kendi sloganlarıyla “Türkiye’nin en çok evlendiren programını” daha detaylı bir şekilde ele almak istedim. Su Gibi hafta içleri her gün aynı saatte izleyiciyle buluşuyor. Yaklaşık 3 saat süren programda sunuculardan Songül Karlı şarkılar seslendirirken, diğer sunucu Uğur Arslan ise şiirler okuyarak programın akışını sağlıyor. Nabzı düşürmemek adına şarkılar, türküler söyleniyor, göbekler atılıyor. Bu üç saat içinde yaşananlar genelde aynı. Bir hafta boyunca izlerseniz konukların aynı kişiler olduğunu ve programa katılan gelin ve damat adaylarını kendi ailelerinden biri gibi eleştirdiğini bazense sevdiğini görebilirsiniz. Değişen tek şey adaylar bazen onlar bile değişmiyor. Bu programın temel amacı insanları evlendirmek. Sunucular bu konuda iddialı olduklarını ve işlerini başarıyla yerine getirdiklerini belirtiyorlar devamlı, kendilerine güveniyorlar.
  Programın formatı insanları evlendirmek ve bu formatı başarıyla uyguluyorlar. Bu açıdan baktığımızda hiçbir sorun yok izleyici, kanal ve sunucular için. Ama aslında biraz daha dikkatli bakarsak bu formatın hayatımızda önemli bir yeri olan evlilik kavramını farklı bir boyuta soktuğunu görebiliriz. Nasıl mı? Öncelikle programımızın Türk toplumuyla ilgili bazı kalıpları var. İzleyici bazen bu kalıplara sokuluyor, bazense kendi isteğiyle bu kalıbın içinde olmak istiyor. Programın formatı belli, katılanların amacıda. Fakat gözden kaçan bir şey var oda evlilik kavramının kafamızda yerinin değişmesi. Katılan adaylar flört etmeden, aşık olmadan, bir şeyler paylaşmadan, birbirlerinin değerini anlayamadan yani ortak bir paylaşımları olmadan mı evlenecekler? İnsanları 10 dakika birbirine gösterip, ardından bir çay içtirip evlenmeye hazır mısınız diye sormak ne kadar doğru olabilir ki? Doğru değilse nasıl oluyor da bir furya halinde bu programlar gittikçe çoğalıyor ve içimize bu kadar girebiliyor, işleyebiliyorlar.
  Programın bir diğer sloganıysa “Bütün memleketi evlendireceğiz.” Program öyle bir boyut kazanmış ki formatlıktan çıkıp, sunucular için bir görev olmuş, birbirini tanımayan insanları tanıştırıp, karar koltuğuna oturtup evlendirmek. Evlenmeye giden yolu biraz daha açmak gerekirse birbirini beğenen çiftler görüşme odasına gidip, bir bardak çay içme vaktinde hayatlarını sürdürecekleri o insanı tanımaya çalışıyorlar. Yani evlenme kararını alabilmeleri için birkaç dakikaları var. Katılan adayların düğünleri, nişanları program içinde yapılıyor. Nikâh kıyıldıktan ya da yüzükler takıldıktan sonra adaylar, konuklar ve o anda orda bulunan herkes tipik düğün sahnelerinde olduğu gibi oynamaya, dans etmeye başlıyor. Büyük ihtimalle kimi izleyicilerde ekran başında onlara eşlik ediyor.
  Dikkatlice incelediğinizde adayların aradığı belirli özellikler var. Özellikle kadınlar evlenecekleri kişide başarı, mal, mülk arıyorlar. Zaten bu öyle kabul görür bir şey olmuş ki damat adayları kendileri belirtiyorlar sahip oldukları malı, mülkü. Kimi zaman az da olsa “ Ne mezunusunuz?” diye bir soruda işitebiliyorsunuz ama öncelik mal ve mülkte. Evleneceksek bundan sonraki maddi durumumuzu, yaşantımızı garanti altına alalım düşüncesi var anladığım kadarıyla. Bir damat adayı geliyor eli yüzü düzgün, gelin adayının yüzü gülüyor önce. Sonra sorular başlıyor gelinimiz damadın evi, yatı, katı olmadığını öğrenince bir anda yüzünü asıyor. “ Yani elektrik alamadım, sonuçta ilk gördüğüm an bir şeyler hissetmeliydim.” diyerek damat adayını reddediyor.
  Programın gözden kaçmayan muhafazakâr bir havası da var. “Biz sizin için hep dua ediyoruz sizde bizim için edin.” diye başlıyor Uğur Arslan, ardından “Eteğim çok kısa olmuş bugün babam kızıyor.” diye devam ediyor Songül Karlı. Eğer o gün bir çift dünya evine girdiyse, çifte ‘ Besmele çek besmele.’ diyerek son noktayı da koyuyorlar.
  Günümüzde bu saatlerde yayınlanan yaklaşık üç benzer formatlı program var. Halk istiyor ki medya bu isteği karşılıyor. İşte burada düşünmeye başlamalıyız. Günümüzde sizde evlenmek istiyorsanız jenerikte de belirtildiği gibi “Evlenmeye karar verdiysen, sen de evlen Su Gibi’de.”




17 Nisan 2011 Pazar

Yaşam Süresi Artış Hızı Rekoru Kırdık OECD’de Altta Kaldık

  Hürriyet Gazetesinin 15 Nisan 2011 Cuma günü yayınlanan haberine göre Türkiye OECD ülkeleri arasında ortalama yaşam süresi en fazla artan ülke olmuş. Buna rağmen Türkiye’de ortalama yaşam süresi 2008 OECD bölgesinde en alt sırada yer almış.
  Bana göre bu haberin en önemli kısmı Türkiye’nin 1983 ve 2008 yılları arasında yaşam süresini 13.9 yıl arttırarak, yaşam süresini en fazla arttıran birinci ülke olmasına rağmen, halen yaşam süresi bakımından en altta kalmamızdır. Türkiye büyük bir artış göstermesine rağmen, ülkedeki bebek ölümlerini fazla olması, istihdam oranının OECD’ye göre düşük olması, işsizlik oranında ikinci ülke olması gibi nedenlerle sıralamada en altta bulunmuş. Yaşam süresini arttırmış olsak da ülkemizdeki istihdam sorununu, sağlık sorununu, işsizlik sorununu çözemediğimizin bir kanıtıdır bu haber.
  Haber Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın raporuna göre hazırlanmış. Bu sonuca ulaşılırken bebek ölüm oranları, istihdam oranları ve işsizlik oranları göze alınmıştır. Bu oranları birleştirdiğimizde yaşam süresinin oranı da desteklenmiştir.
 OECD’de bebek ölüm oranları ortalama binde 4.6 iken Türkiye’de bu oran binde 17, ortalama yaşam süresi oranlarında OECD’de 79.3 yıl, Türkiye’de ise 73.6 yıl, OECD’de istihdam oranı ortalama yüzde 66.1, Türkiye’de ise yüzde 44.3, yoksulluk oranı OECD’de yüzde 11.1 iken, Türkiye’de yüzde 17 olmuştur. Bu ve bunun gibi veriler yaşadığımız ülkenin 25 sene içinde yaşam süresini uzattığını fakat bunu yaparken asıl etkenleri gözden kaçırdığını, bir ülkenin gelişmişlik seviyesine ulaşabilmesi için gerekli olan tüm etkenlerin gerçekleştirilemediğini göstermektedir. 

11 Nisan 2011 Pazartesi

Survivor Nihat !


Eminim ki 10 Nisan 2011 Pazar akşamı Türkiye’nin yarısından fazlası Survivor’ı izledi. Ve bu durumun en büyük sebebi de Nihat Doğan’dı. Acun Ilıcalı yıllardır bir çok yarışma programının yapımcılığını ve sunuculuğunu üstleniyor. Daha önce de Survivor Büyük Macera, Survivor Türkiye- Yunanistan, Survivor Aslanlar-Kanaryalar , Var mısın, Yok musun yarışmacılarının yarışmacı olduğu Survivor Kızlar-Erkekler, gibi programlar ekranda olmuştu ama hiçbiri böyle ses getirmemişti. Diğer Survivor’ları rekabet ve heyecanı hissedebilmek için izlerken, Survivor Ünlüler-Gönüllüler isimli yarışmayı yalnızca Nihat Doğan’ın anlamlı sözlerini duymak için izleyenler var. Bana sorarsanız ben izlerken zevk alıyorum, Nihat Doğan’ın kişiliği gerçekten ilginç geliyor bana. Yarışma kazanıldığında, kameraman sadece Nihat Doğan’ı gösterdiği an arkadan “Eye of the Tiger” melodisi yükselse tam olacak bir manzara sergiliyor sevgili yarışmacımız.
10 Nisan’ın özelliği ise yarışmayı kaybeden tarafın Ünlüler olması. Nihat Doğan bu işe çok bozuldu, inzivaya çekildi, arkadaşlarıyla iletişimini kesti, gerçekten yıkılmış görünüyordu. “Yarın yine kaybedebiliriz ama kaybedince vay efendim çok güzel oldu, hadi göbek atalım, yani inanamadım hayretler içinde kaldım. Bu takım benim takımım olamaz dedim. Kaybederken üzülmeyenin kazanmaya hakkı yoktur, Kaybederken üzülmeyen kaybetmeye mahkûmdur” dedi. Nihat Doğan’a Acun’un ne teklif ettiğini bilmiyorum ama Nihat Doğan gerçekten bu işe gönül vermiş görünüyor, sanırım yarışma sonunda ada’yı kazanacağını filan sanıyor. Bu hırs neden sevgili Nihat Doğan?