16 Aralık 2010 Perşembe

Öğrencinin Sesi Polisin Copu



  Emniyet kendini “Bebeğini düşüren kız, öğrenci değil.” diyerek savunmuş. Sesini duyurmak isteyen öğrencilerin seslerini şiddetle bastırıp ardından duyarsızca bu ve buna benzer saçma açıklamalar yapabilmek küçük düşürücü. Sadece o kız için değil olayda yaralanmış tüm öğrenciler için unutulmayacak, bizim içinde unutulmaması gereken bir olay.
  Manşette polisin yaptığına dikkat çekip, içerikte ama öğrencilerde az değil şeklindeki yaklaşımı çok karaktersiz buluyorum. Ortada olaya şiddetle yaklaşıp, görevini layıkıyla yerine getiremeyen bir kurum var. Öğrencilerin silahsız, şiddetsiz yürüttüğü bir eyleme şiddetle tepki göstermek ne kadar doğru? Doğruluğunu geçtim hangi şartlarla, nasıl savunulabilir? Vicdanı olan her insanın, siyasi ve kişisel görüşlerini dikkate almadan bu olaya yanlış diyebileceğini düşünüyorum.
  Öğrencilerin tepkisi AKP’ye saldırı niteliği taşımıyor. Bu tamamen geleceğe kaygıdan kaynaklanıyor. Günümüzde eğitimde adaletsizlik ve iş kaygıları başını almış gidiyor. Bu kaygılarda gençleri sokağa çekiyor. Göründüğü gibi onlar haklarını arıyorlar ve ellerinde şiddete başvuracaklarını işaret eden hiçbir materyal olmaksızın. Orantılı veya orantısız gücün kullanılması ayıbın ta kendisi. Öğrencilerin elinde pankartlarından başka şiddet içeren hiçbir şey yok peki bu kadar tepki neden? Şimdi sesini çıkaran herkes darbeci, Ergenekoncu, terörist gibi muamele görüyor ya bir zamanlar komünist diye adlandırılan gençler tehdit olarak görülüyordu, geçmişte ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi bu tehdit bitti haklarını arayanları, demokrasi isteyenleri Ergenekoncu, terörist darbeci, diye sınıflandırıyorlar, arkasında Ergenekon mu var diye haber olmasına sebep veriyorlar. Belki de bu oyunun bir parçasıdır. Bilinmesi gerekense bu insanların darbe değil, demokrasi istiyor olması.
  Son günlerde tüm kanallarda, gazetelerde bu konuyla ilgili birçok insan görüşlerini sundu. Bana en farklı gelen öğrencilerin demokrasi istemediklerini, bu hareketlerin eylem yapmak için olduğunu söyleyenlerdi. Süslü cümleler kurarak anayasadan ve demokrasiden bahsedip bazı yanlışları görmezlikten gelmeye çalışıyorlar galiba. Üniversitelilerin demokrasiyi destekleyici davranmadıklarını, tutarlı istekleri olmadığını öne sürüyorlar. Bir de sonuna şöyle en süslüsünden keşke öğrenciler demokrasiden anlasa bize yardımcı olsa şeklindeki açıklamalarından yerleştiriyorlar. Bir de bunun üstüne Başbakan yumurtalı eylemin üstüne yaptığı “Paraları varsa omlet yapsınlar” gibi açıklamalarla da öğrenci eylemlerine hoşgörülü olmadığını açıkça belirtti. Ne istiyorsunuz, her şeyi yaptık diye cevap veren Başbakan belki öğrencileri dinlemeyi denese bir şeyler açıklığa kavuşacak.  Zaten olaya genel açıdan bakınca ne zaman Başbakanın konuşma yapmaya gittiği bir yerde her hangi bir gösteri olsa, emniyet müdürleri merkeze alınıyor. Hükümetin aleyhine olan gösterileri neden önceden engelleyemediniz gerekçesiyle. Alışkanlık olmuş artık gösteri mi yapıldı emniyet müdürü merkeze, okulda eylem mi var Burhan Kuzu’nun dediği gibi rektör istifaya. Bu bakış açıları hangi insani duygudan kaynaklanıyor acaba korku mu? Bir şeyleri görmezden gelmek, susturmak ve başkalarının da görmesini duymasını engellemek özgüvensizlik değil de nedir?
  Öğrenci eylemlerinden bahsederken hep öğrenciler anlatıldı, onların yanlışları ve doğruları belirtildi. Gelelim başroldeki diğer karakterlere, polislere. Polise müzakere ve sosyoloji eğitimleri veriliyormuş ama bu tablodan da anlaşılacağı gibi acaba yeterli mi? Demek ki değil. Bir de şu açıdan baksak polise emir verilmeden, polis yerinden kıpırdamaz ama anlaşıldı ki vur deyince tam bir görev aşkıyla söylenenden fazlasını yerine getirebiliyorlarmış. Tabii inkâr edilemeyecek bir gerçekte var ki bu görev aşkı sol grupları daha “sert” etkiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder