9 Aralık 2010 Perşembe

Nasıl Kadın Olacağım?


  Bu sorunun cevabını her gün farklı konu başlıkları altında gazetelerde,  dergilerde, internette, Facebook gibi sosyal ağlarda ve en önemlisi hayatımızın en içinde yer alan dizilerde ve reklamlarda bulabiliriz. Zaten bunun dışında kadınlara yönelik moda ve güzellik harici herhangi bir haber yok. Peki, asıl soru eğer medya isteklere cevap veriyorsa, bu bir arz talep ilişkisiyse bu kadınlar neden tüm hayatlarını bunun üstüne kurmuşlar, bu arayışın sebebi medyamı yoksa okuryazarlığın düşük olmasıyla kadınların sahip olamadıkları farkındalık mı?
  Küçüklükten başlıyor bu dönem, çocukların psikolojik gelişimlerine uygun olan oyuncaklarla, Barbie’lerle. Küçük kızlar ilk defa orda görüyor güzel bir kadının nasıl bir vücuda sahip olması gerektiğini. Hâlbuki normal bir insanın sahip olduğunda ayakta zor duracağı bir fizik bu. Barbie sarışın, renkli gözlü, aşırı zayıf, modayı yakından takip eden, mini giyen, makyajsız uyumayan bunun sonucundaysa çok iyi arkadaşlara sahip, popüler ve yakışıklı sevgilisi olan, hayatı kusursuz olan bir bebek. Bu başlangıç oluyor. Genç kızlık dönemindeyse dizilerle tanışıyorlar. Ülkemizde dizilerin sahip olduğu yeri, ulaşabildiği geniş kitleyi görmekten gelmek imkansız. Bir de işin içine dizilerin gerçek gibi algılanması girince, bu insanların var olmayan bu karakterleri kendilerine örnek almaları kolaylaşıyor. Genç kızlar çevreleri tarafından nasıl kabul göreceklerini o anda hangi dizi popülerse onu örnek alarak öğreniyorlar. Reklamlar başlıyor, öyle olabilmek için kullanması gereken ürünleri öğreniyorlar, Blendax kullanınca saçlarının hacimli ve gösterişli olacağını erkekleri etkileyeceklerini, bilmem hangi parfümümü kullanınca cazibelerinin artacağını düşündürüyorlar onlara, Magnum yiyince seksi olacaklarını, Cornetto yiyince aşkı bulacaklarını düşündürüyorlar. Adı üstünde reklam, gerçek değil ama bu nasıl algılayacağınıza bağlı, kadınlarda erkeklerde bir şampuanla ya da parfümle kandırılacak kadar aptal değiller zaten.
  Tam öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye, kişiliklerini oturtmaya başlayacakları, yeni arayışlara girecekleri ve kendilerini bulacakları bu dönemde aileleri öğrenim hayatlarını bir yerde kesip sana bu kadar yeter diyorlar. Anneleri nasılsa onlarda öyle oluyor, anneleri de büyük büyük anneanneleri gibiymiş yıllardır değişime ayak uydurulamamış yani. Eğitimsiz olması, hayatı çok fazla sorgulamaması, düşünmemeye başlaması onun arayışlarını daraltıyor. Kendi karakterini değil de hayatında en çok yer alan örnekleri canlandırmaya çalışıyor.
  En sonunda kadın kendi olmayı unutuyor, hayatın ve başkalarının ona öğrettiği gibi olmaya başlıyor. Kendi karakterini yansıtamadan yaşıyor, hem de farkında bile olmadan çünkü yadırgamamaya başlıyor çünkü aslında çevresi de böyle. Beğenilmek istiyor bunu da şunu giysem beğenilir miyim moda buymuş düşüncesiyle harekete geçiriyor. İzlediği diziler, reklamlar televizyon programları onu buna yönlendiriyor. Sözüm meclisten dışarı, her saçını boyatan, renkli lens takan, modayı takip eden kişiliksiz demek değil bu. Önemli olan insanın kendine yakışanı yapması, yaptıklarını kendine yakıştırması. Başkaları için değil de kendi için yapması. Ünlü markalara kazanç sağlayan bu saçma reklamların kurbanı olan koyunlar olmaması.
  Herkes beğenilmek ister, hepimiz isteriz. Önemli olan bilinçlenip bize sunulan her şeyi kabul etmemekten geçiyor. Reklamlarında suçu yok, oyuncaklarında, dizilerinde. Bu farkında olamamaktan kaynaklanıyor, okuryazarlığın düşük olmasından, ülkede okuryazar olmayanların oranının yüksek olması ve medyanında ülkedeki yüksek orana göre hareket etmesinden kaynaklanıyor. Bu birbirini tetikleyen bir sektör, herkes kendi menfaatine göre hareket ediyor, önemli olan satışlar, kazanılan paralar. Kadınların çoğunluğu bunu istiyor medyada buna cevap veriyor. Şimdi kim suçlu? Aileler mi, hükümet mi yoksa bizi hazırladıkları programlarla düşünmeye zorlamayan, okuryazar olmayanların sayısı fazla olduğu için onların isteklerine göre programlar hazırlayan medya mı?
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder